Ekrem Arpak

Ekrem Arpak

EKREM-CE

1 TABLET & 1 İHALE & BUYRUN ŞILLIK'A!

23 Ekim 2020 - 17:29 - Güncelleme: 23 Ekim 2020 - 18:02

Yine akşam olmuştu işte, lanet olsun! Oysa akşamın bu saatlerinde evine gelmemek için bütün gün taş taşımaya bile razıydı bu aralar… Hoş, gün boyu parke taşı döşemekten nasır bağlayan elleriyle iki büklüm çalıştığı bir işi vardı da ne fayda? Günlerdir küçük kızının istediği tableti alacak kadar kazanamıyordu, lanet olsun.

Haksızlık etmesindi… Maaşı ikinci el 3-5 tableti almaya yeterdi, kiradan, borçlardan, sofraya konulan üç beş zeytin, az biraz peynir, bir tas mercimek çorbası da olmasa…

Haline şükredecek kadar şanslı bile sayılırdı Mervan! Çünkü o, evine ekmek götüremeyenlerin coğrafyasında 1.970 lira maaş alan şanslı bir eş, bir baba, bir evlattı, daha ne istesindi…
İş bulamayanların orta yerinde bu maaşı alıp 800 lira kira, 750 lira faturalar, mutfak, ayakkabı, ulaşım, okul derken 4.500 lirayı aşan giderlerle baş etmeyi başarmış bir Urfalı olmuştu ya, nankörlüğün ne anlamı vardı?

Mesaisi bitip, toplu taşımaya para vermek yerine 2 ekmeği fazla almak için kilometrelerce yürüdüğü, şişen ayaklarının sızılarına rağmen evinin etrafında beşinci turu attı. Evin kapısı tam karşısındaydı ama içeri girmek istemiyordu Mervan…

Daha dün akşam bilmem kaçıncı kezdir maaşını alınca o tableti ve artık yeni bir ayakkabı alacağında dair söz vermişti kızına. Babalar kızlarının en büyük karamanı, kızlar da babalarının prensesleriydiler. Prenseslere yalan söylenemezdi. Hele kahramanlar asla yalan söylemezlerdi ya, Mervan nasıl söylesindi…

Bakkal borcu, kira, kredi kartı, faturalar derken yeni maaşının üzerine babasından aldığı 2.000 lira borç bile yetmemişti bu ayı çıkarmaya. Cebinde 37 lirası vardı oysa tablet 900 liraydı.
900 kere yere giresi vardı Mervan’ın… Kızının parmaklarını dışarıda bırakan yırtık, altı delik ayakkabıdan 9 milyon kere uyanmaktan yorgundu gayrı. Çaresizdi, üzgündü…

Tüm gücünü toparlayıp kapıyı çaldı. Mervan kapının açılmasını beklerken prensesine ne diyeceğini muhasebesini yaparken, Urfa’nın bir diğer köşesinde amca/yeğen oturmuş ihaleyi nasıl kendilerine göre şartlayacaklarının muhasebesini yapıyorlardı.

Doğrusu Mervan’ın işi amca yeğene göre daha kolaydı! Zira, Mervan her yoksul baba gibi evladına bir dahaki maaşa yalanı söyleyecekti sadece. İçi yanacaktı belki. Belki gururu ayaklar altına alınacaktı ama amca yeğenden daha avantajlıydı çünkü fakir fukaranın alın terini çalmak kolay iş değildi.
Sürü ile hokkabazlık isterdi.

Gerçi sadece iş bilmek yetmezdi ihale vurgunu için. Vicdansız olmayı gerektirirdi mesela. Mesela iyi birer hırsız olmayı gerektirirdi ve de din istismarcısı olmayı. Amca yeğen bu bağlamda çok iyiydiler… Mesele başkanın ihale şartnamesini amcaya göre ayarlayacak koşulları ayarlamaktı.

Ancak gözleri doymazdı bu tiplerin… İhaleyi almak yetmezdi çünkü daha çok kazanmalıydılar… Şehrin ihtiyacı olan yakıtı üç katına çıkardılar o akşam. Şartname amcanın firmasına göre ayarlandı. İşlem bittikten sonra kazanılacak paranın bölüşülmesi konusunda da uzlaşan amca yeğen zaten şişkin olan karınları için kebap, ciğer, kuzu şiş söylediler. Sofra oldukça zengin, keyifler yerindeydi.
Amca yeğen aynı akşamın sabahında gururlu, dürüst gömleklerini giyinip Cuma namazına gittiler.
Mervan o akşam yoksul bir baba olmanın utancı ile evladının yüzüne bakamadığı için balkonda saatlerce gözyaşlarını döktü beton zemine. Yüreği acıyordu resmen. Yerin yedi kat altında inledi babalık gururunun incinen çığlıkları, kimseler duymadı…

Amca yeğen ihalenin keyfini şıllık tatlısına banarken, Mervan kuru ekmeği mercimek çorbasına katık ediyordu…

De buyurun şıllık tatlısına. Afiyetle yiyin…
Zehir zıkkım olana dek yiyin…
 
 
 
 
 
 
 
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
  • Yorum yazabilmek için lütfen üye girişi yapınız.