Büşra Baydoğan

Büşra Baydoğan

Büşra Baydoğa

BİR ADIM FAZLAYIM!

16 Mayıs 2022 - 23:52

Sonra döküldü ağzına kadar doldurduğum yağmur sularım. Kovamın altını en sevdiğim delmiş, her yaprağına aşık olduğum çiçeklerim soldu ardından, sonraları duydum ki en yakınım açık bırakmış bahçemin kapısını. Sonuna gelince fark ettim sokağın çıkmaz olduğunu, en güvendiğim yönümü değiştirmiş. Çıkmaz sokağa "deniz çıkar" tabelası asmış. Tek çizik atamadım kağıdıma, ucunu bileğimle keskinleştirdiğim kalemim kaybolmuş. Gülemedim her şeye inat gönlümce, gülüşlerimin de gülleri solmuş. Koşamadım karanlığa soluksuz, ayaklarımı bağlarken gündüzler, geceler bırak diye konuşmuş. Güneş darılmış bana ışıklarını saklayamadım diye, bulutları önünden çekmedim diye. Eğer bana küs olmasaydı güneşe derdim ki; bulutlara yenildim ben ve bu benim ilk yenilgim değil. 
Şimdi dağlar da küsecek yalnız bıraktım diye. Oysa Yalnızlığa yoldaşlık en büyük servettir, bilmez miyim ? Yalnızlığınızın yoldaşıdır dağlar. Yollar uzar, dağlar dizilir inci tanesi gibi. Gün geçer, gece gelir. Bu hep böyledir. Bütün insanlar bu cümleyi bilir. Asıl mesele cümlenin ardındakilerdir, öyle değil mi ? Çünkü sıradan insanlar sadece görüneni görürken farklı olanlar ise sakladıklarını da görebilir. Tıpkı Nazım Hikmet'in "habbedeki kubbe" cümlesindeki gibi. İşte yine böyle binbir masalla geçirdiğim gecemin güne kavuşmasını beklediğim bir vakitte, çırpındığım gökyüzünden kurtulmak isterken buluyorum kendimi. Sınırlarımı tartarken el âlemin gözünden, o sınırlara hapsolmadığımı bir kere daha fark ediyorum. Mesela; Benim masallarımdaki o kızın başlığı kırmızı değil, Rapunzel'in saçları kısacık ve Prens'in atı beyaz değil. Pollyanna da arada bir depresyona giriyor. Elimden geldiğince mutlu bitirdiğim her masalın sonunda mutlak yenilginin hüzünlü çocukları olarak uyandığım sabahımda, içimde bir yerlerde yine ve her şeye rağmen olan umudumun tebessümü ile başlıyorum güne. Hayalimde yaşattıklarımı bir başkası yaşarken buluyorum kendimi, hayatın bana biçtiği yerin tam ortasında. Buradayım işte, bana ayrılan yer kadarım. 
Bana ayrılan... 

Bana ayrılan süre, bana ayrılan yemek, bana ayrılan yer, bana ayrılan zaman ve dahası. 
İnsanın sınırları ona ayırdıkları kadar mıdır ? Ayrılandan daha fazlası olamaz mı ? Ya da daha az... Ayrılan bir tabak yemekten iki tabak yiyemez mi ? Ayrılan süreden daha az konuşamaz mı ? Kim bize bu sınırları çizen ? 
Bizi klişelere hapseden ? Şimdi sıyrılma zamanı bütün bu kronolojik sıradanlıktan. 
Zaman, tam da senin istediğin an, masalların mutlu bitmeyebilir, yazdığın her yazı mutlu başlamayabilir. Senin kurbağanda prens olmayıversin, dünyanın sonu mu ? Ayakkabın çantana uymayabilir ve sen istersen her renk birbirine uyumlu olabilir. Hatta tebessümün her kıyafete uyduğu bilimsel deneylerle ispatlanmış.☺️ Senin sınırlarını başkalarının çizmesine izin vermemelisin ve sana ayrılan alandan bir adım, bir adım daha hatta bir adım daha öteye gitmelisin. 
Unutma ! Herşey mükemmel olmak zorunda değil ve sen sana biçilen rolleri kusursuz oynamak zorunda değilsin.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
  • Yorum yazabilmek için lütfen üye girişi yapınız.