Büşra Baydoğan

Büşra Baydoğan

Büşra Baydoğa

AÇILMAYAN O KAPI DA SENİN!

15 Aralık 2021 - 22:34 - Güncelleme: 15 Aralık 2021 - 22:58

AÇILMAYAN O KAPI DA SENİN
 Sığmıyor içimizdeki tükenmişlik bir yere. Üstesinden gelinmiyor bitmişliğin. Ya dinlenmek gerekir bir yüreğin kıyısında ya da dinlendirmek gerekir bir umudu solunda. Ya ekmek gerekir şu tohumları yeniden ya da tohum olmak gerekir bir umudun bağrında. Ya bu kör düğümleri çözmek gerekir, ya da düğümlemek bir yokluğu bir yokluğa... 
Adımsız koşuşlarla nefes nefese vardığımız ikindiler kovalar şimdilerde telaşlarımızı. Sabahlara hep erken kalan, sonu gelmeyen telaşlarımız.
Artıklarımızı yaptığımız katıklardan sıyrılıyoruz maskesiz karanlıklara. Şimdi uzun zamandır demlediğimiz bir elvedayı akıtıyoruz gözlerimizden. Kaldıkça acımış tadını hissediyoruz damağımızda. Bilmem kaç geceyle yarışmış karanlığını süzüyoruz avuç içlerimizde. Hem çok geç kalınmış hem de daha çok erken dediğimiz bir elveda. Duygular kadar gerçek bir elveda. Sahi nedir bu duyguları bu kadar sonsuzlaştıran ? Hiç mi yaşlanmaz bu duygular? derken yine durmadan gelip geçiyoruz içimizdeki yalnızlıktan ve bize çok tanıdık geliyor bu kalabalık,
çok bilindik...
Daha dün yanı başımızda duran bir hayalet gibi. Aslında zamansız bir geçittir insanın kendi içi ve yerli yersiz yüzleşiriz biçilen sürenin her dakikası ile... Hani gecenin bir yarısında otobüsün camına kafanı yaslayıp da çarpık kentleşmeye benzeyen hayallerinle, hiç bilmediğin bir şehirden sadece geçersin ya işte tamda öyle birşey. Dilerken güzellikleri yeniden mutlak savaşımızın en büyük kahramanı olmamızı kutluyoruz kendi yenilgimizde. Yenilgi de bizimdir öyle değil mi ? Tıpkı savaşımızdaki mücadelemiz gibi... Hani koşarsın, 
koşa bildiğin kadar koşarsın,
düşersin kalkarsın yine yürürsün,
üşürsün yine yürürsün,
acıkırsın yine yürürsün, 
bazen dönmek istersin yine yürürsün, 
ağır gelir bedenin ayaklarına yine yürürsün,
dizlerin kanar yine koşarsın...
Sonunda o kapının önüne gelirsin ve binbir ümitle çalarsın, içerideki sobanın dibinde bir çay ikram edileceğini düşünürken bir de bakarsın ki o kapı açılmaz. İşte binbir emekle gelip de sana açılmayan o kapı da senindir aslında. O hayal kırıklığı da... Döndüğün o kapının eşiğinde tozun kalır, kolunda izin... Boyasında terin kalır, işlemesinde sesin... Sessizliğinde ürpertin kalır, gıcırtısında hevesin... Her çalındığında yüzün kalır, her açıldığında ilk önce hüznün içeri girir. O kapı da senindir...
Artık mutluluk girerken o kapıdan tedirgin olacak, gözü seni arayacak. Hüzün girecek mesela tanıdık gelecek. Sonra çakılırken birden bire en dibe kanatlarına yön vermeyen o rüzgar da senindir, araladığın gök kubbenin perdesinden odana sızmayan gökyüzü de senindir, içine çekip de ciğerine dolmayan yolcu bulutlarda senindir, seni ısıtmayan güneş de senindir. Kabuk bağlarken hazin yaran, kanattığın yerde senindir. Islanırken sevinçten kirpiklerin, birer birer dökülürken de senin. Gözlerin görürken gözyaşlarını, içine içine akanlar da senin. Sevgiyle baktığın meyve vermeyen ağaçta senin. Ayağına takılıp da seni yere düşüren taş da senin. Yani demem o ki; sen ! Evet değerli okur sen; her şeyin ile sensin. Mücadele ettiğin her şey senindir... 
Açılmayan o kapı da senin...
"Derdimi seviyorum" diyen Mevlana hoşgörüsü ile, sevgiyle kalın...

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
  • Yorum yazabilmek için lütfen üye girişi yapınız.