SURİYELİLER CENNETİ RUHATAV'DA XALE AHMETOV'UN DRAMI!

Bazı siyasilerin bütün değer yargılarını yerle bir ettiği Ruhatav artık Suriyeli mültecilerin cenneti, Xale Ahmetov ve onun gibilerin ise cehennemiydi!

SURİYELİLER CENNETİ RUHATAV'DA XALE AHMETOV'UN DRAMI!
Editör: Arpak Medya
10 Temmuz 2021 - 00:36 - Güncelleme: 10 Temmuz 2021 - 01:14
Evlat, yaşama sevinciydi anne baba için. Evlat, günümüzde içine edilmiş, darma duman ve kirlenmiş duygular arasında saflığını koruyan ender duygulardan birisiydi. 

Kejanov, kızlarına düşkün bir babaydı... Evlatlarını çileyle, dertle, kederle büyüten her baba gibi yani... 

Kızlarıda ona benzemişti zaman içinde. Sistemin dışında, haksızlığa boyun eğmeyen, cesur ve inatçıydılar. 

2015 yılında bir grubun silahla önünü kesip "Baban Kejanov müziği bırakacak yoksa seni vururuz!" tehdidinde bulunan 6 haysiyetsizden birisinin elindeli kaleşnikov namlusunu tutup alnına dayayarak "erkekseniz şimdi sıkın ulan. Babam Kürtçe, Türkçe türkülerini de söylemeye devam edecek." restini çekecek kadar yürekliydi. 

Saldırılar sonrasında 5 yıl kalbi ile bedel ödedi de babasının kavgasından geri durmadı. 

Kejanov küçük kızı ile tatlısına tavla atıyordu ama aklında onlarca farenin ibretlik hikayesi kol geziyordu. 

Kadim geçmişinde nice aslan yürekliler çıkarmış memleketini uyandırmak için fareleri örnek gösrermeyi içine sindiremiyordu ama o fareler aslanları uyandıracak bir mucizeye imza atmıştı ve Ruhatav halkının uyanması için mucizeye ihtiyaç vardı....

Öyle ya Ruhatav adeta liyakatsizler istilasına uğramış, bazı siyasiler bulundukları makamları kendileri ve yakınları için ihale, makam cenneti haline getirmek için en değerli kurumların başına liyakat yoksunu yakınlarını getirmiş; bu da şehrin anaartel damarlarını adeta tıkamış; şehir kalp spazmı geçiriyordu.

Öte yandan işsizlik, yolsuzluk, vizyonsuzluk, tefecilik, fuhuş, ihale vurgunları, sigara ve silah kaçakçılığı pik yapmış; üstüne üstlük REDAŞ denen kan emici firma asırlardır tarım ve hayvancılık ile yaşamlarını idame eden şehrin belini bükmüştü. 

Tablo karanlıktı... 
​​Liyakat, vizyon yoksunu ve fakir fukaranın alın terlerini sömüren bazı siyasiler şehrin yerel basınının da içine etmiş, şehirde şantajcı, tetikçi, RETÖCÜ ''Retö Terör Örgütü'' onrusuz bazı sözde gazetecilerini harçlıkla satın almıştı. İktidar partisi il başkanı işte böyle haysiyetsiz birkaç ismin kurguladığı sözde video kupması ile görevinden istifa ediyor, il başkan yardımcısı ilçe başkanlığı için alenen rüşvet pazarlığı yapıyor, ROKİ tarafından yaptırılan evler ihalesinde iflas etme noktasına gelen müteahit kurtarılıyor, Nardinli çakma gazeteci sırtını Rus Şeyhe dayamış paraya para demiyor, bir vatandaşın 350 koyunu parlamenter tarafından borç alınıp geri verilmiyor, şehre gelen yabancı yatırımcılar bazı belediye başkanı yeğenlerinin ortaklık baskısı ile kaçıyor,  (Rusya Toplu Konut Koperatifleri) ama enseyi karartmanın da kimseye faydası yoktu. Çünkü fareler dahi umuda sarılıp yaşama tutunuyorsa, aslan yürekli esmer alınlı Ruhatavlılar pek ala başarırdı.

Babakız her akşam olduğu gibi tavla faslını ezeli rekabet içinde geçtiler. Ailece her akşam bir saat kitap okuma ritüeli de yerine getirildikten sonra kızı demli çayını koyup babasının önüne, düşünceleri ve kalemi ile baş başa bırakmıştı. 

FARELERİN UMUDU!

1950 'lerde Harvard' da yapılan vahşi bir araştırma sırasında Dr. Kurt Richter ve ekibi suda ne kadar dayanabileceklerini kontrol etmek için fareleri suya bırakıyor.
Araştırmalarında ortalama 15 dakika içinde pes edip ve boğulduklarını tespit ediyor.
Daha sonraları araştırmacılar fareleri yorgunluktan boğulup ölmeden önce, onları sudan çıkarıp birkaç dakika nefeslenip dinlenmelerine izin verip ve ikinci raund için tekrar suya bıraktılar.

İkinci denemede sizce ne kadar dayandılar?

15 dakika daha mı?
10 dakika mı?
5 dakika mı?
Hayır!
60 saat! Evet.
Bu bir hata değil.
Doğru! 60 saatlik yüzme. 60 saat suyun içinde kalabildiler.

İkinci test raundu farelere sonunda kurtulabileceklerine inandıkları için, vücutlarını daha önce imkansız sandıkları şeyden uzak tutmaları gerektiği sonucuna inanmalarını ve ona göre davranmalarını sağlamıştır.

Buradan şu yorum çıkarılıyor;
Eğer umut, yorgun fareleri bu kadar uzun süre suda tutabiliyorsa, kendine ve yeteneğine inanan ve ona uygun davranan daha da iyisini yapabilir.

İnsan pes etmediği sürece daha güçlüdür...


SURİYELİ CENNETİNDE XALE AHMETOV DRAMI!

-Gel babe gel! Batan geminin malları bunlar! 
-Taze patates burdaaa! 
-Karpuzun hassini ayağıyıza getirdığ! 

Salı pazarı yükünü almış, pazarcılar tezgahlarda bulunan meyve, sebze ve et, süt ürünlerini satmak için kulakları sağır eden bağırışlarıyla akortları bozuk sazlar orkestrası gibi ritimsiz sesler çıkarıyorlardı. 

Xale Ahmetov pazar girişinde nasırlı ellerini bağlamış hüzünlü bir türkü dinler gibi kalabalığı gözlemiyordu. Bir ara nasırlı ellerini şalvarının ceplerine götürdü. Hepi topu 7 lirası vardı. Gözleri karpuz tezgahında kan kırmızı koca karpuza takıldı. Torunu Mizginoya karpuz istemiş, oda alacağına söz vermişti ama karpuzu alsa tırnaklı pide alamayacaktı. 

Pazarın karşısındaki fırına doğru yöneldi. Yatalak bir eş, dul bir kız evlat, 4 torun, özürlü bir oğul ekmek bekliyordu. Cebindeki para 4.5 tırnaklı pideye yetti. Tırnaklı pideleri gazete parçasına sarıp müşterilere uzatan fırıncı sıra kendisine gelince anlamadığı bir dilde bir şeyler söylüyor, tiksinti ile üst başına bakıyordu. 

-La pide! 

-Ruh ruh! 

Galiba git git diyordu fırıncı. 

Yamalı şalvarı, yırtık ayakabıları fırıncının dikkatini çekmiş, muhtemelen onu dilenci sanmıştı. 

-Hey kurban olduğum Allah'ım; elin Suriyelisi kendi memleketimizde bize dilenci muamelesi yapıyor, bunu da gördüm ya... Dedi Xale Ahmetov. Cebindeki 7 lirayı uzatıp 

-Tepem atıp kafanı kırmadan bana 4.5 pide ver! Dedi. Fırıncı bu sözler karşısında önce şaşırdı, bozuldu ama Xale Ahmetov'un çakmak çakmak bakan gözlerine bakınca irkilerek pideleri verdi. 

Tarihin gördüğü en vahşi terör örgütü DEAŞ'ın ortaya çıkmasıyla sınırdan önce Ruhatav ilçeleri Çipnar, Akçikalis sonra Ruha merkez derken tüm Rusya' ya dağılan milyonlarca Suriyeli göçmenin 617 bini Ruhatav'da yaşıyorlardı. Hem de ne yaşama... 

Ruhatav'ın Rus, Azeri, Çerkez gençleri işsizlikten, tefecilerin elinden intihar ediyor, REDAŞ yüzünden çiftçiler iflas ediyorlarken; sözde savaştan kaçan Suriyeli mülteciler hızla şehrin kültürünün içine ediyor, ekonomisini ele geçiriyorlardı. 

Ruhatavlı esnaflar kepenk indirirken, Arapça tabelalar şehri teslim alıyordu. Savaş mağduru denilen mülteciler garip ama her bayramda Suriye'ye gidip tekrar dönüyor, batıda sahillerde nargile keyfi sürüyor, vergiden, kiradan, trafikten, sağlık giderinden muaf günlerini gün ediyorlardı. 

Ruhatav halkının yüreklerinde baş tacı ettiği Vali Abduliyev Ernişkiski bile artık Ruhatav'ı unutmuş, Suriyeli mültecilerin eski yerleşim yeri olan Telabyadski'nin huzuru ve refahı için çalışıyordu. 

Katarlı dolar milyoneri şehleri, iş adamlarını ağırlıyor tüm yatırımları oraya yapıyordu. Gerçi şaşılacak pek bir şey de yoktu. Bir asırdır canı cehennemeydi Ruhatavlıların. Hem Ruhatavlılar zaten yoksulluğa alışkınlardı. Suriyeli mültecilerin rahatları yerinde olmalıydı.

Suriye tarafı bazı iş insanlarının ve bürokratların rant cenneti haline gelmişti. Oysa Ruhatav köylerinde yoksullar ve yokluk vardı. Kuruş çıkmazdı oralardan. Çıkanları da Çipnarın tecavüzden sabıkalı belediye başkanı gibiler sömürüyordu zaten. 

"Mezopotamyalılar" adlı son romanına konu olacak insan manzaraları için pazara inen Kejanov Xale Ahmetov'u görmüş, dikkatle izliyordu. Yeni ofisinin üç ev aşağısında ikamet eden bu yaşlı adamı daha önce görmüşlü de hikayesini dinlemişliği de vardı. Xale Ahmetov, yaşadıklarıyla coğrafyanın kader kurbanlarından birisi, zengin toprakların yoksul çocuklarının hüzün belgeseli gibiydi...

İbretlik yaşam mücadelesiyle ayakta durması bile mucize olan bu adam ilk günden beridir ilgi alanındaydı ve onu anlatmalıydı görmeyen gözlere, duymayan kulaklara, kurumuş vicdanlara, liyakat yoksunu bürokratlara, çapsız bazı siyasilere... En önemlisi de Ahmetov ve onun gibilerinin emeklerini çalan hırsızlara... 

DÜŞTE GÖR YA DA DÜŞME HA DÜŞME! 

Düşme bu hayatta... Düştün mü tüm felaketler üst üste çöker adamın üzerine. Xale Ahmetov'da düşmüştü işte... Her şey RETÖ Terör Örgütünün 15 Temmuz da 254 masum vatandaşın şehit edildiği kanlı darbe kalkışmasıyla başlamıştı... Kalkışmadan kısa süre sonra ekonomik olarak evin direği öğretmen olan büyük oğlu iftiraya uğramış ve KHK ile mesleğinden atılmıştı. Bir süre adaletin tecelli etmesini bekleyen oğlu, bir süre sonra çocuklarına ekme alamaz hale gelince intihar edip 3 evladını, psikoloji bozulmuş eşini babasının boynunda bırakmıştı. 

Damadını da kan davasına kurban veren Xale Ahmetov dul kızı ve torununu da yanına almıştı. Felaketler mevsiminde şemsiyesiz kurban gibiydi artık
Dert yağıyor, yüreği acılarla ıslanıyordu.

Lise çağlarındaki küçük oğlunu ise mevsimlik işçi olarak Karadeniz2e giderken yaşanan trafik kazasında yitirmiş, üstelik eşi de bu kazada yatağa mahkum olmuştu. Özel sektörde çalışma yasağının yanı sıra KHK ile işinden atılanların mal varlıklarına el konulduğu ve tek evleri intihar eden oğlunun üzerine olduğu için evini de satamıyordu. Tüm bunlar Xale Ahmetov'u 70 yaşından sonra iş aramaya itmiş ama ara sıra bulduğu hamallık ve kağıt toplamaktan başka iş bulamamıştı.

Kejanov bir yandan Xale Ahmetov'u izlerken öte yandan alışverişini tamamlamıştı. Fakat bu pazar alışverişini abarttığı taşımakta zorlandığı ve içleri meyve sebze dolu poşetlerden belliydi. Kejanov'u tanıyanlar yemekle arası olmadığını bilirdi, Üstelik eşi ve kızı İstanbul'a gideceği için 2 hafta yalnız kalacaktı. Peki, bunca alışveriş niyeydi?

Bir yandan Xale Ahmetov'u izleyen Kejanov'un gözleri öte yandan ATM önünde maaş kuyruğuna girmiş Suriyeli göçmenlere takıldı. Kadınların bileklerindeki altın, zümrüt bileklikler güneş sarısına bulaşıp göz alıyordu. Erkeklerin ellerinde ise en pahalı İphone marka cep telefonları vardı. Az ilerideki parkta oturan gençleri ise nargile keyfi yapıyorlardı.

​​​​​​Ne garip dedi kendi kendine. Suriyelilerin sözde bize sığınmış savaş mağduru gençleri nargile keyfinde, bizim çocuklar ise metropollerin çöpçü işçisi. Kim savaş mağduru, kim ev sahibi gel de çık işin içinden... 

Xale Ahmetov artık toparlanan pazarcılardan arta kalan çürük sebze ve meyveleri toplamaya başladığında, Kejanov yanına gelip usulca elinden tuttu. Pörsümüş, kirlenmiş karpuzu aldığı gibi yere çaldı. Xale Ahmetov, daha önce görmediği bu yabancının yaptıkları karşısında bir yandan şaşırmış öte yandan torununa söz verdiği karpuzun artık paramparça olmasının hüznünü yaşıyordu.

-Sakın ha Xale Ahmetov! Doğrudur, belki onlar kadar güçlü değiliz ama sana kendi memleketinde sözde sığıntı olan mültecilerin tezgahlarından arta kalan çürükleri yedirecek kadar da alçalmadık daha. dedi. Beraberinde getirdiği dolu poşetleri verdi. Cebinden bir miktar para çıkarıp cebine koydu. Nasırlı ellerinden öpüp alnına koyduktan sonra

-Xale Ahmetov, bundan sonra senin işin benim yanımdır. Sabah sekizde ofisime geleceksin.

Yaşadıkları ve duydukları karşısında şaşıran Ahmetov:

-İyi de oğul, ben ne iş yapacağım? diye sordu. Gülümsedi Kejanov ve:

-Çok basit Xalemınov, ronya çavemınov: Benimle demli çay içip ağabeylik yapsan yeter... dedi. Sarılıp ağlaştılar. Xale Ahmetov adeta Suriyeliler cennetine dönen Ruhatav'da kaderine terk edilmiş bir adamın ayaklı masalı gibi uzaklaşırken Kejanov bu düzenle mücadele etmeye yemin ediyordu.

FARELERİN BAŞARDIĞINI MI BAŞARAMAYACAĞIZ!
Evet, Ruhatav kronik hale gelen ciddi sorunları vardır ama her sorun aşılmak içindir ve Ruhatavlıların kanında, geninde de zorluklarla mücadele etmek vardır. Yapılması gereken bellidir, tıpkı farelerin dinlenip kurtulmaya olan inançlarını tazelemesi misali gelecek eçimlere hazırlanmalıdır. Bu süreci dinlenmek olarak sayıp, seçime hazırlanmalıdır.

Elbette bu süreçte körü körüne pes etmemeli, sürü psikolojisinden kurtulmalıdır. Hukuki zeminde haksızlıklar, yolsuzluklar, nepotizm, ihale vurgunları ile mücadele etmelidir.

Kimin umurundaydı Xale Ahmetovlar? Önemli olan Suriyeli mültecilerin mutluluğu değil miydi? Zaten Xale Ahmetov'da Allahtan gelen baş göz üstüne diyen gerçek bir müslümandı. Kabul edemediği kendi memleketinde iki de değil, artık mültecilerinde arkasında üçüncü, dördünü sınıf vatandaş muamelesi görmekti. Enseyi karartmamak gerekirdi zira Ruhatavlıların yapması gerek tek şey seçimde doğru karar vermekti.

Not: Bu yazıda adı geçen şahıs, mekan ve olayların hepsi hayal ürünü olup Rus edebiyatı denemesidir. He lo; öyledir öyle...

Not: Fotoğraf temsili olarak kullanılmış ve hikayedeki Xale Ahmetov ile alakası yoktur...
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
  • Yorum yazabilmek için lütfen üye girişi yapınız.