EYYÜBİYE BLD BAŞKANI MEHMET KUŞ'A BENZİYORSUN MEHMET KUŞ BAŞKAN!

Eyyübiye Belediye başkanı Mehmet Kuş'a beneyen Mehmet Kuş!

EYYÜBİYE BLD BAŞKANI MEHMET KUŞ'A BENZİYORSUN MEHMET KUŞ BAŞKAN!
Editör: Arpak Medya
30 Temmuz 2021 - 20:46

EYYÜBİYE BELEDİYE BAŞKANINA BENZİYORSUN MEHMET KUŞ BAŞKAN! 

YAŞAM VE ÖLÜMÜN KARDEŞLİĞİ! 

Yemek/içmek, uyumak/uyanmak, sevmek/sevilmek, zenginlik/yokluk: Kısacası adına hayat dediğimiz ve de hovardaca harcayıp zamanı hep var olacakmış gibi yaşadığımız dünya da ölümün de yaşamla kardeş olduğunu unutup gidiyoruz... 

Hep söylerim, yer yüzünde yaşayan en gaddar, acımasız, vicdansız ve doymak bilmeden tüketen canlı insanoğludur diye. İnsanlığın var olduğundan beri, peygamberlere, şahlara, padişahlara, krallara, kahramanlara, yiğitlere, zalimlere, Karun’a ve Sultan Süleyman’a kalmayan dünyanın bize de kalmayacağını görmeden kırıp dökmeye devam ediyoruz. 

Yangınlar... 

An itibari ile ülkemizin dört bir yanından yükselen kızıl alevler bu hırsın sonu değil de nedir? Belki de milyonlarca hatta milyarlarca canlının ve dünyanın ve ülkemizin akciğerleri sayılan ağaçların cayır cayır yanıp küle dönmesine neden olan dünya malı için değil midir? 

Malum, bütün dünya corona illetinin olduğu kadar aşırı sıcakların etkisi altında. Başta Kanada olmak üzere; aşırı sıcaklar yüzünden can kaybı binleri geçti. Bizim ülkemizde kuraklık yaratan bu sıcak hava dalgasından nasibini almaya devam ediyor... 

Ekinler kuruyor, çayır çimen kuruyor, çiftçilerin beli bükülmüş durumda. Hele de Şanlıurfa’da... 

Zaten Afrika’dan sonra dünya da güneşin her yaz kaynayan kazanı durumundaki Şanlıurfa bu yıl bir başka sıcak. Eskiden kuru sıcakları olan Urfa birkaç yıldır baraj ve sulama projesi nedeniyle sahil kentleri gibi ağır bir nemi de barındırmaya başladı ve bu insan sağlığını ciddi anlamda tehdit ediyor. 

Bu apaçık tehdidi dün bizzat yaşadım ki ölümün de yaşamın kardeşi olduğunu hatırladım aynı zamanda.  

Dün sabahın hafif esintisine kanıp, az biraz yürümek, sokakları gözlemlemek istedim. Aslına bakarsanız 30 yıldır İstanbul’da neredeyse her sabah yaptığım sabah yürüyüşlerinin üçte biri kadar yürümek bile hastanelik olmama yetti. 

500 yataklı acil servisinde art arda serumları yiyene kadar hayatım bir film şeridir gibi geçti gözlerimin önünden. Bir kez daha kalp kırmaya değmeyen bir dünyanın yolcusu olduğumuzu hatırlattı sıcaklar. 

Akşamüzeri hastaneden çıkıp ofiste birkaç demli çay içtikten sonra uslanmadım ve bu kez akşam yürüyüşüne çıktım. Yol beni nereye götürürse oraya deyi yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm... Başımı kaldırdığımda karşımda karşımdaki tabelada ‘’EYYÜBİYE BELEDİYESİ AİLE OTAĞI’’ yazılı bir tür aile bahçesinin önündeydim.  

 

Şanlıurfa’da yemek yemediğim, çayını, kahvesini içmediğim lokanta, cafe kalmadı sanırım ve son zamanlarda fiyatların ne denli fahiş boyutta arttığını gözlemledim. Örneğin 1 bile değil, 05 litrelik suların müşterilere 4-5 liralarda fatura edilmesi kabul edilir bir durum değil. Tıpkı bir çayın 5, bir kahvenin 10’dan başlayıp 25-30 liraları bulması gibi. El insaf! Ne yapıyorsunuz beyler? 

Neyse... 

Bacaklarımın ağrıdığını dizlerime vuran yorgunluk tokatlarından hissettiğimde kendimi aile otağının serin, yeşil güzel masalarından birisine attım. Taşan kanı demli çay ve soğuk su yorgunluğuma saldığım ilk merhem gibi geldi. Canım, bir çay bir su parasına takacak değiliz ama baktım ki su çay ve su 1.5, kahve 3-5 lira. Şaşırdığım için garsona birkaç kez sordum ama doğruydu bu fiyatlar. Kaldı ki masaların doluluğu ve cıvıl cıvıl ortamdan da Eyyübiye halkının bura tesisin hem uygun fiyat politikasını hem güler yüzlü personelini benimsediğini anlayabiliyordu insan. 

Bir süre sonra otağa bir araba yanaştı. Uzun boylu, benim gibi zaif, bıyıklı hani nasıl tarif etsem; Eyyübiye Belediye başkanına benzeyen bir adam indi arabadan. Etrafına selam ve gülücükler vererek geçti sol tarafımdaki masaya oturdu. Benim gibi bir çay bir su söyledi derken arkadaş daha oturdu masasına. Gazeteci refleksi ile masaya kulak kesilirdim ama bana yakışmazdı dolayısı ile direk masadan kalkıp masasına gittim. Allah’ın selamını verip oturmak isteğimi ilettim. Sağ olsun, kırmadı, buyur etti masasına. 

Hafif loş ışıkta iyice baktım, evet gerçekten Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Kuş’a benziyordu. Daha sohbete başlayacaktık ki yan masadan iki genç yanaştılar bize.  

 

-Pardon! Dedi içlerinden birisi. 

-Siz Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Kuş’a benzettim ama... 

Ayağa kalktı nezaket içerisinde. Gülerek 

-Herkes ona benzediğimi söyler ama sizin için başkan da olurum, buyurun dedi. Genç gülümseyerek cep telefonunun ekranına baktı. Sanırım Google amcadan teyit aldı ki  

 

-Başkanım, kusura bakmayın, şimdi sosyal medyanıza bakınca ikna oldum siz olduğunuza! Dedi. Sanayici olduğunu söyleyerek beni şaşırtan bu genç belli ki sağlamcıydı zira Mehmet Başkanın ‘’sizin için başkan olurum...’’ sözü yeterli olmamıştı onun için. 

Genç bir çırpıda ülkemizdeki yangınlardan örnekler vererek az ilerideki ağaçların neden belediye ekiplerince sulanmadığını sordu başkana. Başkan gayet keyifli ve nazik bir tavırla o ağaçların bir siteye ait olduğunu ifade etti. Sonra iki genci kahve içmeye davet etti. Çok değil, 3 dakika sonra önyargılar ve sorgu amacıyla masaya yanaşan gençlerin gülüşleri otağın neşesine eşlik etti. 

Artık kesin kararımı vermiştim. Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Kuş’a benzeyen bu adam  Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Kuş’un ya kendisiydi ????Çünkü gençlerle kurduğu nezaket dolu diyaloğu, insana güven veren gülüşü, samimiyeti ile içimizden birisi olmayı başaran ender siyasetçilerden birisiydi O! 

Varsın o başardıkça sosyal medya trolleri üzerinden eleştiri yağmurları yağsındı zira Mehmet Kuş, o eleştiri yağmurlarını dahi Eyyübiye için bereket yağmurlarına döndürmek için emek verebilecek kadar alçak gönüllü ve çalışkan adamdı. 

Her gün halkın içinde olmak, neredeyse her gün yeni bir açılışa imza atmak, yeni bir hizmetin kapısını aralamak, fakir fukaranın bakkal ve fırın borçlarını silmek, esnafın derdi ile hemhal olmak onun özünde vardı. Belki bu yüzdendi o gece boyunca otağa gelen yüzlerce insanın sevgisine maruz kalması. 

 

Meyve veren ağaç taşlanırdı bizim memlekette. Mehmet Kuş bu yüzden tırlar dolusu taşlanmıştı ama o kendisine atılan taşlardan yoksula, düşküne, mazluma sığınılacak evler yapacak kadar da mangal yürekliydi. 

Uzaktan eğitimin çocuklarımızın bellerini büktüğü süreçte başlattığı ''500 tablet bizden üstü sizden'' kampanyası, ücretsiz eğitim veren dershane, kurslar, çocuklarımızın eğitim aşkını dir tutacak katkılarla pandemi sürecinde eşsiz bir duruş sergiledi.

Gençlik merkezleri, parklar, bahçeler, kırsal yolların asfaltlanması, merkezi yollardaki hızlı ve olumlu değişim hep onun ve ekibinin eseriydi.

Kolay değildi nüfusunun büyük çoğunluğunun işe ihtiyacı olan gençlerin, eğitime muhtaç çocukların ve derin yoksulluğa mahkumların oluşturduğu Eyyübiye’de vatandaşın sevgisini kazanmak... 

Milletvekili, belediye başkanı, bürokratı eleştirmek kolay... Kaldı ki en acımasızlarından birisi de benim yani. Lakin tıpkı yaşamla ölümün kardeşliği gibi eleştirmekle hakkını vermekte kardeş olmalıydı. Hele de gazetecilik etiğinde... 

Bazı gazeteciler bundan habersizde ve onların bunlardan habersiz ama harçık için kalemlerini sattığını bilen bazı muhalefet il başkan yardımcılarının bana gelerek 'Mehmet Kuş ve Mustafa Yavuz'a saldır, ovayı maddi olarak arkana al!'' kayaya tosladıklarını hatırladım o an... Güldüm geçtim... Çünkü benim için:

Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Kuş, göreve geldiği günden beridir yaptıklarıyla hakkı teslim edilmesi gereken Sezar’lardan birisidir.  

Gece biterken masamda oturan Mehmet Kuş’a Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Kuş olduğu için teşekkür ederim. Zira O, yapmacık değil, trol değil, piyon değil; bildiğiniz adam gibi ve de ilçeye çok yakışan Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Kuş’tu... 

 

Sen hep varol başkan... 

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
  • Yorum yazabilmek için lütfen üye girişi yapınız.