ERKEKLER AĞLAMAZ!
-Oğlum bu ne? Kaldır başını, erkekler ağlar mı hiç? Kocaman adam oldun sen, yakışıyor mu sana? Dedi annem. Yanıma diz çik çöküp kendi gözyaşlarını benden saklarken.
Küçüktüm, çok küçüktüm daha. 8 yaşımdaydım. Zemheri bir soğuk, bardaktan boşalırcasına yağan yağmur altında sırılsıklam olmuş, iliklerime kadar üşümüştüm. Üstelik o sabah 3 saat boyunca sokak sokak gezmeme rağmen tek bir tatlı satamamıştım. Dolayısı ile öğretmenimin istediği defteri alamayacaktım.
Bir yandan üşüme titreme leri, bir yandan öğretmene mahcup olacak olmanın utancı. İyi de ben ağlamayayım da kim ağlasındı yani ama annem "erkekler ağlamaz" Diyordu. Oğlunun gözyaşlarını kirpiklerinden pınar gibi akıtmak istercesine hıçkırırken.
Üstelik ay sonu gelmiş, yine kiramızı ödeyemeyecek durumdaydık. Muhtemelen amcam yine anneme bağırıp çağıracak, bizi aşağılayacaktı ve benim gücüm ona kızmaya, parayı uzatıp "al paranı çık git" Diyemeyecektim.
Evet, uzun uzun ağlaştık annemle. O gün okula gitmedim ki zaten istesem de o sabah yediğim ayaz sonrası günlerce ateşler içinde yatacaktım.
Baktım annem üzülüyor, bir daha yanında hiç ağlamadım. Ne zaman hıçkıra hıçkıra ağlamak istesem okul yolu üzerindeki babamın mezarının başına gider:
-Ya sen nasıl babasın? Kaldırsana başını. Neden bizi terk ettin? Diye bağırır, çağırır içimdeki İrini patlatır ve doyasıya ağlardım.
Sonra mı; sonra anne oğul hıçkıra
Rahmetli babamı tanıyanlar, onun ağabeyi ve ailesi için ödediği bedeli bilenler amcama sitem edip tepki gösterdiği için amcam lütfedip evinin avlusunda yer alan tek göz ahırdan bozma sözde evi açmıştı bize.
Şimdiki yaşlarımda annem, en büyüğü 15 yaşında ama amcamın "okulu okuyup ne yapacaksın, çalış kiramızı öde" Baskısından İzmir'e kaçmış ağabeyim ve boy boy kardeşlerim tütünü yorduk hayata, gel de ağlama yani.
Sahi, kim, kimler annelerimize "erkekler ağlamaz" Diye öğretmişti. Neden tüm anneler erkek çocuklarının duyguları, kalpleri yok gibi davranırlardı. Erkekler acı çekmezin bilimsel bir açıklaması var mıydı? Ben gerçekten ağlayarak erkekliğime ihanet edip annemi utandırmış mıydım?
Sanırım annenim bana yanlış öğrettiği tek şeydi bu çünkü hayatım boyunca ne babayiğit erkeklerin hüngür hüngür ağladıklarına tanıklık ettim. Erkekler ağlar yahu...
Israr ile erkek çocuklara bunu dayatmanın erkek çocukların içindeki acıma, sevme, aşık olmaz, kardeşlik, vefa, paylaşma, bölüşme, insanı insan olduğu için sevme duygularını yok ettiğini bir türlü anlamadı bu toplum.
Sevdiğine canını verecek kadar aşık bir adamın sevdiğine duyduğu özlem, kavuşamamanın çaresizliği ile nasıl ağladığını bilir misiniz?
Akşam evine ekmek götüremeyen bir babanın evlatlarının yüzüne bakamama utancı ile nasıl ağladığını bilir misiniz?
Yoksul olduğu için sevdiği ve toplum tarafından hor görülen, aşağılanan bir adamın nasıl ağladığını bilir misiniz?
Okulda arkadaşları tertemiz, şık giyinirken ayakkabısının altı delik, cebinde kuruş parası olmayan bir erkeğin nasıl ağladığını bilir misiniz?
Sofrasına anca koya bildiği yarım ekmeğin eşine, çocuklarına yetmediğini bildiği için "ben tokum" Yalanı ile aç uyuyan bir babanın nasıl ağladığını bilir misiniz?
Kirasını ödeyemediği için eşinin, çocuklarının yanında aşağılanan babanın nasıl ağladığını bilir misiniz?
Salt işinden, ekmeğinden olmamak için patronunun, müşterinin ağız kokusunu, hakaretlerini çeken bir adamın nasıl ağladığını bilir misiniz?
Mevsimlik işçi olup pamuk tarlarının kuru çallarına, fındık ağaçlarının dallarına, soğan tarlalarının toprağına ömrünü bırakan, buna rağmen evladına oyuncak bile alamayan bir babanın nasıl ağladığını bilir misiniz?
İftira ile mahpus damlarına düşmüş bir adamın çaresizliğin pençesinde nasıl ağladığını bilir misiniz?
Sıfırdan başladığı bir hayatta tüm engellere rağmen inanılmaz şeyler başaran bir sanatçının, yazarın, oyuncunun kendi memleketinde yok sayılırken nasıl ağladığını bilir misiniz?
Dişinden, tırnağından biriktirdiği ile küçük bir iş yeri açıp dev markalara karşı yenik düşen bakkalın, marketin, manavın, kasabın iflas sonarı nasıl ağladığını bilir misiniz?
Bir avuç tarlasına serptiği tohumları biçemeyen çiftçinin nasıl ağladığını bilir misiniz?
Bütün ömrü birkaç küçük ya da büyükbaş hayvanı otlatmak olan ama onları da kaybeden köylünün nasıl ağladığını bilir misiniz?
De hadi depremde evlatlarını, eşini, ailesini kaybeden erkekler nasıl ağlamasın?
Tüm dünyayı hüzne boğan enkaz altında kalmış kızının cansız bedeninden dışarıda kalan elini tutarken ağlayan baba da erkekti ya.
YAPMAYIN!
Ne olur sevgili anne, babalar; erkek çocuklarınıza ağlamaları için izin verin!
Bırakın acılarını, tepkilerinin gözyaşları yanaklarına döksünler. Aksi halde taş bağlıyor o kalpler veya büyüdükçe göz bebeklerinden akıtamadıkları o yaşlar ya kansere dönüyor ya vereme. Belini büküyor erkeğin.
Engel olduğunuz o gözyaşları yıllar sonra duygusuz, acımasız, vicdansız birere erkek yaratıyor, yapmayın!
Bugün yaşadığımız şiddetin, cinayetlerin, nefretin, kinin temelinde sevgisizlik ve duygularını dışa vuramamış:
1- Erkekler ağlamaz!
2- Kadın dışarı da güler mi?
Baskılarının sonuçları var. Bırak ağlayan ağlasın, gülen gülsün; engel olmayın.
SORMA!
Siz, siz olun nerede ağlayan, suskun, yanaklarından gözyaşı seli dökülen bir adam görürseniz dokunmayın.
Bilin ki o adam konuşmak, dinlemek, anlamak, anlaşılmak istemiyor o an. Sadece ağlamak istiyordur. Kim bilir ne derdi vardır "sorma" Diyordur sessizce ağlarken.
Ayşegül Aldinç'ten dinlediğim çok güzel bir parkıdır bu:
Gün ağarınca boynum bükülür
Dalarım uzaklara gönlüm sıkılır
Sorma ne haldeyim
Sorma kederdeyim
Sorma nöbetlerdeyim zaman zaman
Sorma utanırım
Sorma söyleyemem
Sorma yangınlarsayım
Başım duman.
Bırakın ve neden ağladığını sormayın bazı insanlara. Bırakın başının dumanında hıçkıra hıçkıra ağlasınlar.
DEV ADAMIN LANSMANI!
Ülke olarak hepimizi derin bir hüzne boğan TUSAŞ terör saldırısının yürek burkan gölgesinde çarşamba akşamı kent Müzesi'nde UNESCO Müzik şehri lansmanındaydık.
Yurt ve şehir dışından çok, çok değerli yüzlerce insanın ağırlandığı, ağırlanışı, görselleri, sunumu, davetlileri ile göğsümüzü kabartan ve medeniyetin beşiği Şanlıurfa'mıza çok da yakışan bir lansman oldu
Öncelikle böylesine görkemli, büyük bir lansmanı şehrimizde gerçekleştiren, bunu da kusursuz bir şekilde başaran başta Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanımız Sn. Mehmet Kasım Gülpınar olmak üzere; etkinliğin güvenlik anlamında sorunsuz geçmesi için ciddi emek veren Genel Sekreterimiz Mithatcan Kutluca'ya, Dış İşleri Daire Başkanımız Sevgili Elif Öcal'a, Basın ve Yayın Halka İlişkiler Daire Başkanımız Reşat Uzun'a, Kültür ve Turizm Daire Başkanımız Merve Oflu'ya, Turizm A. Ş Genel Müdürümüz Mehmet Tütüncü'ye, misafirleri damak tatları ile hayranlık içinde bırakan BELTUR'un tüm emekçileri ve Genel Müdürümüz Vedat Doğar'a, Konukların ağırlanması noktasında eşsiz hizmet veren BELSAN emekçileri ve Genel Müdürümüz Habib Aslan ile Genel Müdür Yardımcımız Hacı Yaygı'na, Büyükşehir Belediye Başkan Vekillerimiz Sait Ağan, Ahmet Oruç ve Ahmet Aksoy'a, Genel Sekreter yardımcımız Osman Bilden'e, Sağlık Daire Başkanımız Emrah Karaca'ya, Ulaşım Daire Başkanımız'dan seferber olan tüm Büyükşehir Belediyesi Genel Müdürleri, daire başkanları, şube müdürleri, şoförler, garsonlar; kısacası her bir emekçimize tüm kalbim ile teşekkür ederim.
Ayrıca davetimizi kırmayıp İstanbul ve Ankara'dan lansmanımıza gelerek haberleştiren, renk katan ulusal ve yerel basınımıza tüm kalbim ile teşekkür ederim.
GURUR DUYUN!
Tüm Şanlıurfa Halkı lütfen sosyal, ulusal ve yerel medyada yayınlanan haber videolarının içinde yer alan başkanımız Mehmet Kasım Gülpınar'ın İngilizce yaptığı sunumu izlesinler.
Medeniyetin beşiği, kültür ve sanatın başkenti denilen Şanlıurfa'nın neden eğitimde 81 il içinde 79. sırada yer aldığının tüm kodları o konuşmada gizli aslında.
İki kelimeyi bir araya getiremeyen, yerel yönetimleri akrabalarının rant, şaşalı yaşam, banka hesaplarının arka bahçesi haline getiren, şehri uzay çağına rağmen ortaçağ karanlığına iten belediye başkanlarından sadece 7 ayda rantı, israfı bitiren, bu şehri uluslararası arenada kendi dilleri ile anlatan bir Büyükşehir Belediye başkanına.
Yurt içi ve yurt dışından gelen büyükelçiler, belediye başkanları, ulusal basın, büyük sanatçılar ve o akşam orada olan 500 konuğun büyük hayranlık ile dinlediği Büyükşehir Belediye Başkanınız var artık.
Bunun ne demek olduğunu yakın gelecekte göreceğiz. Mehmet Kasım Gülpınar farkının sağlıkta, turizmde, eğitimde, tarımda, hayvancılıkta, altyapı ve üst yapı da ne anlama geldiğini gelecekte anlayacağız.
Şehir olarak değil sadece, ülke olarak toplumsal bir barışın arayışında olduğumuz bu süreçte Mehmet Kasım Gülpınar'ın aranan barış elçisi olduğunun farkına varmalıyız.
Sayın başkanın konuşmasını dinlerken kendisi ile tanıştığımız ilk günden bugüne yaşadıklarımız bir film şeridi gibi aktı gözlerimin önünden.
Kendi adıma on yılı aşkındır böyle özel bir lideri tüm engellere, kıskançlığa, hesutluğa, ekmeğime uzanan ellere rağmen anlatmış olmanın gururunu yaşadım o akşam.
Gurur duydum çünkü annemin "erkekler ağlamaz" Diyerek gözyaşlarımı sildiği o günden beridir bu coğrafyanın ağlayan çocuklarının gözyaşlarını silecek bir liderin gelmesini beklemiştim.
12 yıllık milletvekilliği, 8 aylık Büyükşehir Belediye Başkanlığı maaşını yoksul kız çocuklarının gözyaşları akmasın diye bağışlayan bir dev adam vardı artık.
Evladı uyuşturucu pençesinde kıvranırken ağlayan anne, babaları duyup ilk icraat olarak madde bağımlılığı ile mücadeleye koyulan bir başkanımız var artık.
ATM memurluğuna, ranta, israfa, torpile son veren, şehrin fakir, fukarasına ait olan her bir kuruşun yeniden onlar için harcanmasını sağlayan bir Belediye başkanı var artık.
Vizyonu, entelektüel birikimi, vicdanı, merhameti ile sadece şehrimizde değil, tüm ülke ve Avrupa da bile sempati ile bakılan bir başkanımız var artık.
Ve ben böyle bir başkana kardeş olmanın, sadakatin, vefanın, emeğin, adanmışlığın kitabını yazmanın gururunu yaşadım. Sakın yanlış anlaşılmasın. MKG Babasının Oğlu kitabını kast etmiyorum...
Bu şehirde Donkişot misali tek başımaydım Gülpınar gerçeği ve bu günlerin geleceğini anlatan. Şükürler olsun görmek nasip oldu.
ÖZÜR DİLERİM ANE!
Hain terör saldırısının içimize saldığı acı içinde erken biten lansman akşamı sonrası evime gittim. İçimde büyük bir gurur ama derin bir burukluk ve hüzün içinde. Bir kez daha gördüm, benim yanaklarım daha çok ıslanmalıydı!
Bu çağda bir coğrafya için emek vermenin zerre değeri yoktu.
Birileri gazetecilik, şovmen sanatçılık üzerinden banka hesaplarını şişirirken dertler, kederle, baskıya inat mücadele etmenin zerre önemi yoktu.
Kent Müzesi'nin duvarlarını süslüyordu Urfalı sanatçıların fotoğrafları.
6 albümü, bu şehri anlatan sayısız ulusal kanal programları, kitapları, makaleleri olan Ekrem Arpak sanatçı değildi, anladım ama en azından artık bu şehrin, bu coğrafyanın bağrından çıkan sanatçısına, yazarına sahip çıkacak bir başkanımız vardı. Ben iyi sanatçı, yazar olamadım coğrafyanın yanaklarıma düşürdüğü gözyaşları yüzünden. Başarabildiğim tek şey beden işçisi olmak işte. Oysa şimdi başarılı her çocuğumuza, gencimize umut olacak bir başkanımız var bizim.
Bir gerçeğin daha farkına vardım. Mehmet Kasım Gülpınar artık benim gibi amatör, sıradan bir işçinin anlatamatacağı kadar büyük bir liderdi. Benim amatör kalemimi, müziğimi aşmıştı.
Özür dilerim anne (ane) dün gece de satamadım tatlılarımı... Sana verdiğim söze rağmen ağladım.
Dün gece kitaplığımda yer alan tüm kitapları, albümleri yaktım anne. Belki yarın satılır burma tatlılarım deyi yeni bir yola çıkıyorum.
Hakkını helal et...
Kim demiş erkekler ağlamaz diye? Bırakın ya, bırakın ağlasınlar doyasıya...
FACEBOOK YORUMLAR