BİR VİRANŞEHİRLİ ŞALVARLI MARUF MASALI!

Mezopotamyalı esmer alınlı yoksul çocuklarının resmidir Maruf Sakin ve şalvarının hikayesi...

BİR VİRANŞEHİRLİ ŞALVARLI MARUF MASALI!
Editör: Arpak Medya
07 Temmuz 2021 - 22:08 - Güncelleme: 07 Temmuz 2021 - 22:17



Kırlaşmış saçları, acılarla yoğrulmuş yüz hatlarında kardeşine ağlayan koca bir adamın gözyaşı sellerini izlerken açıkçası yüreğim parça parça bölünmüş, çocuk gibi ağlamıştım. 

Sanırım o adamın 1 pantolon iki kardeş hikayesi sadece beni değil, ülkemde milyonları ağlatmıştı ve hala ağlatmaya devam ediyor. Hangi coğrafyada yaşanırsa yaşasın, kör olası yoksulluk zor zanaat. Darma dağın eder adamı. 

Yıllar içinde kendi kırık, dökük, ağla babam ağla hikayelerimizi derleme arzusu depreşti bende. Öyle ya, bizim Mezopotamya'nın esmer alınlı yoksul çocuklarının hikayeleri bile batıdaki yoksullardan daha yoksuldu... Şaşırdınız biliyorum... 



-Yoksullluk nasıl olurda yoksulluktan yoksul olur? dediğinizi duyar gibiyim ama okuyunca anlayacaksınız içimizde büyümeden kalan yoksul çocukluklarımızın hala bizi nasıl incittiğini. 

Mesela benim içimde burma tatlı satarken yağmurdan, soğuktan, ayazdan bayılan küçük bir Ekrem vardır. 37 yıl geçti de ısınamadı garibim... 

Ama bu gün benim değil, Bir mağarada (yukarıda resmi var) doğan Viranşehirli Maruf Sakin kardeşimin coğrafyamın kaderiyle cam kırıkları gibi dört bir yana dağılan hikayesini anlatacağım sizlere. 


Kendisi kadar nazik davetini kıramayıp düştük yollara. Şanlıurfa'dan saat akşamın yedisinde başlayıp sabahın sekizinde sona eren, yorucu; yılan misali ve baş döndüren virajlı yolları aşıpta indik Alanya'ya. 

Clup Casa Ruza Otelinin girişinde sanki aynı anneden kardeşin sesiyle dağıldı yol yorgunluğum. 

-Ekrem Abim, hoş geldin! 

Sarıldık. O memleketinin kokusunu arıyordu ben de, ben memleketin omuzlarıma yüklediği yorgunluğu kardeşin sarılışında atma telaşında. 

Kısa bir dinlenme faslından sonra otelin harika deniz manzarasına nazır masada oturduk Maruf kardeşimle. Alanya'da da olsak kaçak çayımız vardı masada. Bir de hep firarı umutlarımızın yamalı, hüzünlü anıları tabi. 

Maruf Sakin: Viraşehirliliğin tüm misafirperverliliği ve yangın yeri yürekli güzel insanı. Onun hikayesi bir pantolon 2 kardeşinki kadar bilinmiyor belki ama daha da dertli... Çünkü Maruf'un yola çıkış hikayesinde 1 pantolonu dahi yoktur... 

Gelin Maruf'un anlatıken boğazının düğümlendiği yola çıkış hikayesinin startını onun dilinden okuyun efendim. 

Çayını yumdumladı Maruf. Belli ki Urfa isotu kadar acı ve közlenmiş anılar onu masamızdan almış, o günleri savurmuştu. Derinden bir of çekti ki yola ve o yolda yaşadığı acılara beni de ravan etti bir anda. 



M. Sakin:

-Viranşehir'in Satıcık (Kaynak) köyünde hayvancılıkla uğraşan bir babanın evladıyım ben Ekrem Abi. Bilirsin işte, bütün sosyal hayatım koyunları otlatmak, koyunları otlatacak çayır çimenler bulmaktan ibaretti. 

Söylememe gerek var mı bilmiyorum ama aslında çobanı olduğumuz koyunlardan daha da açtık... 

E. A:

Cümleyi bir daha, bir daha, birkaç ve içinize sindire sindire okumanızı tavsiye ederim. 

"Aslına bakarsan, çobanı olduğumuz koyunlardan daha da açtık..." 

O bu ağrı cümleyi kurarken çaylar tazelendi. Oyetin parıltılı, renkli ama loş ışıkları acıyla çöken omuzlarına vuruyor, Maruf kendi geçmişi ile yüzleşiyordu belli ki. 

M. Sakin: Çocuktum daha. Bırak terlemeyi, bıyıkların çıkmasına seneler var çağlarındayım. Yaşadığım küçük yerde monoton hayata rağmen içimde garip bir arayış beni günden güne esir almıştı. 


Nedense kendimi buralara ait veya bu hayatın parçası gibi hissetmedim o zamanlar. Bu arayış zamanla içimde karşı konulmaz bir kaçışın tutkusu olmaya başladı. Kafaya takmıştım. Ne yapıp edip Antalya'ya gidecektim. 

E. Arpak:

-Antalya ne alaka, nereden biliyordun ki buraları? Diye soruyorum kendisine. Yakın bir akrabasının burada inşaatta çalıştığını söylüyor ve ekliyor:

M. Sakin: İnanır mısın, o zamanlar Antalya ve Almanya'yı karıştırıyor hatta bir sanıyordum. İşte Antalya bana o kadar uzak ama o kadar da tutkuydu. Diyor. Hikayenin burası coğrafyanın kader diye alnımıza derin çizgilerle karaladığıdır aslında. 

Maruf içindekini annesine anlatır. Kurban olduğum ana yüreği işte. Elde avuçta ne varsa verir oğluna. "Elde avuçta ne varsa..." dediysem küçük Maruf'u köyden Urfa merkeze götürecek yol parası işte. Bir de eniştesi dayanamaz "ne olur ne olmaz" deyi kol saatini verir ki başına bir hal gelirse satsın harçlık yapsın. 

Anneyle ağlaşarak ayrılırlar... 



ŞALVARLI MARUF'A İLK HAYAT DERSİ! 

M. Sakin:

-Yola çıkarken çantam bile yoktu çünkü üzerimde yıkanmaktan solmuş bir gömlek bir de şalvardan başka bir şeyim yoktu. Diyerek başlıyor maceraya atılma hikayesini anlaymaya

E. Arpak:

Köy yolunda saatlerce yürüyor derken bir araç duruyor. Urfa'ya da bırakıyor ama küçük Maruf'un neredeyse tüm parasını alıyor! Cebinde sadece 2 lahmacun parası kalıyor. Kendi deyimi ile:

M. Sakin:

-Oysa daha Adana'ya gideceğim, "annem dedi" yalanıyla dayımı kandırıp yol harçlığı alacağım. Bir lahmacun yedim çünkü açlıktan başım dönüyordu. Gözümü karartıp otogarda Adana otobüslerinden birisine atladım
Şoföre 

-Ben Adana'ya gideceğim ama param yok! Alın size saatim. Dedim. Muhtemelen vefat etmiştir. Allah gani gani rahmet eylesin. Saatimi almadı. Çok iyi adamdı. Yolda bana kek bile verdi. Öylece Adana'ya vardım. 

E. Arpak:

Köyden Urfa'ya süren kısa yolculukta ilk hayat dersini parasız kalarak ödeyen şalvarlı Maruf, Şanlıurfa Adana yolculuğunda da insanlığın hala bitmediğini öğreniyordu ama öğreneceği daha çok şey vardı. 

Adana'da dayısını bulur, annesinin selamı ve sözde isteği ile eh işte yol ve yemek harçlığını alır, beklemeden yola çıkar. 

Manavgat köprüsüne indiğinde oldukça yabancısı olduğu başka bir dünyaya gelmiştir. Arkadaşının önceden verdiği tarifle inşaat alanına gider ve ertesi gün amele olarak işe başlar. 

ŞALVARLI BURAYA ŞALVARLI ŞURAYA! 

İnanılmaz çalışkandır Maruf. Ancak her gün aynı şalvarı giyindiği için lakabı "şakvarlı" dır artık. 

Arkadaşıyla bir inşaat barakasında, ince bir minder, kirden sararmış bir yastık ve yırtık, parçalı bir battaniyeye sarılarak uyudukları 30 dolu dolu çalıştığı gün geçirirler. 

İLK GREV! 

Şalvarlı Maruf şikayetçi değildir hayatından ancak işçi grubu illede grev diye tutturur. 

M. Sakin:

-Oğlum karnımız doyuyor, grev nedir? Diye sordum arkadaşlara. Yevmiyelerinin az olduğunu, yemeklerin kötü olduğunu, bunların düzelmesi için grev yapmamız gerektiğini anlattılar. 

İçimden:

-Manyak mısınız la siz? Evde iken sabah bulgur, akşam bulgur yedik. Burada ise her öğün 3 çeşit yemek geliyor önümize. Allah'tan belanızı mı arıyorsunuz? Diye geçirdim. Arkadaşlar grevde inat edince 4.gün jandarmalar geldi. Yevmiyelerimizi ödeyip bir kamyona bindirerek koyun sürüsü gibi Manavgat Köprüsüne bıraktılar. Hayat yeniden başlayacaktı. 

Allah'tan kısa süre sonra yeni bir otel inşaatında iş bulduk. Şartlar daha iyiydi ama bizimkiler yine kaşınıp grev diye tutturunca 40 gün sonra oradan da alınıp Manavgat Köprüsüne bıraktı Jandarmalar. 

1 PANTOLONUM OLSUN & DİLENCİ MARUF! 

M. Sakin:

70 gün aynı şalvarla çalımıştım ve artık 1 kot pantolon hayalim vardı. Dev bir mağazaya girdim. Dönemin en önemli Blue Jean Markası mağazasıydı. 

Tezgahtar kız beni ilk gördüğünde dilenci sandı. Hemen elimi şalvarın cebine atıp tüm paramı çıkardım. 

-Ben dilenci değilim bacım. Bir pantolon alacağım. Dedim. Yüzüme tuhaf tuhaf bakıp, burun kıvırdı. Bana istediğim pantolonu verdi ama neredeyse tüm paramın dörtte üçünü almıştı. 

Allah seni inandırsın tam 5 yıl giydim o pantolonu. Hala hayatımda giyindiğim en güzel pantolon odur. 

İNLEYEN GECELER! 

İstesiği Blue Jeanı almak öyle kolay olmamıştı Maruf için. 

M. Sakin:

İnşaatta eşek gibi çalıştım. Çok zordu inşaatta çalışmak. En zoru da beton torbalarını yüksek katlara çıkarmaktı. Sırtım yara bere içindeydi. Bir akşam ateşim çıktı. Nasıl titriyorum bilsen. 

Meğer sırtımda açılan yaralar mikrop kapmış. İnşaat barakasındayız. Kirli paslı bir ranzada tek başımayım. Canım yanıyor, titremelerden vücudum yorgun.

Hayatımda ilk kez ölmek için Allah'a yalvardığım ve anne, anneeee diye inlediğim geceler bitmek bilmedi. 

5. Gün çavuş halime dayanamayıp doktora götürmüş beni. Ciğerler su toplamış, zatüre olmuşum bir de yaralar mikrop kapmış. Çavuş söyledi. 

-Bunu derhal evine gönderin. Fazla yaşamaz, başınıza iş alırsınız. Bir de anne diye inliyor garibim. Evine gitsin demiş doktor. 

BALTALİMANINDA SOSYETE TAŞIYLA YARALANDIK! 

Maruf bunları anlatırken Baltalimanı'nda inşaatta çalıştığım zamanlar geldi aklıma. Tepe oyulmuş lüks villa restorasyonunda ameleydim. 1.kattan 6.kata aralarında cam kırıklarının da olduğu 50 kiloluk moloz torbalarını taşıyorum. Her gece evde eşim sırtıma batan cam ve keskin mermer, taş kırıklarını cımbızla alıyor sırtımdan.

Her bir parçada canım yanıyor ama kızlarıma güçlü görünmek için acımıyor gibi yapıyorum. Nasıl acıyor bir Allah bilir. 

Demem o ki bizim coğrafyanın çocuklarının sırtları heep yaralıdır yani. Adlarımız değişir, tarih değişir ama sırtımızdaki yaralar hep aynıdır. 

DAYAK YEDİM & DAYAK ATTIM! 

Sohbetimize yemek molası veriyoruz. 5 yıldızlı otel neticede. Masada yok yok. Maruf'a bakıyorum. Çatal tutan eli titriyor. Belli ki buralara gelene kadar yiyemedikleri geliyor aklına. 

Bense sabahları ekmeksiz içtiğimiz sulu çorbaların acılı anılarında yüzüyorum. Kanatsız, paraşütsüz atlıyorum sabahına geceden kalan açlığın kramplarıyla uyandığım sabahların koyu geçmişine. 

M. Sakin:

-Çok horlandım, çok dayak yedim ama sonra dayak atmayı da öğrendim ve çok dayak attım yol hikayemde. 

Bunları söylerken göz bebeklerine buğular dadanıyor. Patron ya Maruf, konduramıyor kendine ağlamayı. Gözyaşı çeşmesinin vanasını içine çevirip açıyor. Belli ki içeriden yaralı ve içerisine ağlıyor Maruf. 

BULAŞIKÇI MARUF BAR PATRONU! 

Şalvarlı Maruf bir barda bulaşıkçı olarak işe başlıyor. 3 ay çalıştığı barı 3 yıl sonra satın alıyor. 

Maruf Sakin, direnmenin, emeğin, gurbet elde ezile ezile ayakta durmanın resmi gibi duruyor karşımda. 

Farklı iş kollarına atılıyor Maruf. Acıyla, kederle, hasretle yoğrulduğu uzun yıllar sonrası şimdi Alanya'da 1.500 yatak kapasiteli enfes bir otelin ortağı. Aynı zamanda nakliyat ve çiftçilik işiyle de meşgul. 

Hayalleri bitmemiş Maruf'un. En büyük hayali avukat olmakmış. Şimdi ise bizim coğrafyanın çocuklarının hikayelerini ankatacak bir sinema filminin yapımcılığını düşlüyor. 

Kısa bir süre siyasete soyunup 25. Dönem Antalya Ak Parti Milletvekili aday adayı olmuş
Beni şaşırtan müziğe olan tutkusu. Aslında tutkudan da öte, güzel de bir sesi var. Otel de düzenlenen karaoke gecelerinde sahne bile alacak kadar profesyonel. 

Geldiği yeri de, emeğin ne anlama geldiğini de unutmamış. Patron olarak en büyük prensibi çalışan emekçilerinin maaşlarını zamanında yatırmak, en az onlar kadar çalışmak. 

Hep derim, bizim coğrafyanın çocukları imkan bulduğunda herşeyi başaracak yeteneklere sahipler. 

Ama bizim coğrafyanın çocukları o imkanlar için acı çekmek zorundadırlar. Değerlerinden hiç bir şey kaybetmeyen Maruf ile birkaç gece daha dertleşiyor, geçmiş acıları bölüşerek azaltıyoruz. 

Casa Ruza Otelin enfes damak tatları, Akdenizin mavi sularına bakan harika akşamlarıyla konuklarına unutulmaz tatil imkanı veriyor. Bizler de bunun tadını çıkarıyoruz. Şiddetle tavsiye ederim. 

Son... 

BİZİM GİBİLER YENİLMEZ! 

Şimdi buradan benimle erkek gibi, adam gibi ve insanlık onuruna yaraşır şekilde mücadele etmek yerine

1- Her eleştirimde arkalarına iktidarın gücünü alarak yargıya baskı yapıp suç duyurusunda bulunan bazı milletvekillerine, belediye başkanları ve bürokratlar:

2- Ekmeğime, sanatıma dil uzatıp iftira atan reelde FETÖCÜ, hırsız, şantajcı, satılık gazeteciler... 

Biliniz ki Ekremler, Maruflar ve daha nicelerinin hikayeleri sizlerin ki gibi fakir fukaradan çalınmış kul hakkıyla, yalanla, dolanla, ihale vurgunlarıyla, torpille, iftirayla yazılmadı... 

Biliniz ki bizim altımız sizlerinki gibi ıslak değil ve bizim hikayelerimiz çiş, mok kokmuyor ki sizin gibi korkalım. 

Ve bizler sizin gibi cahillerin, kurnazların, hırsızların yüzünden yaralanarak büyüdük. Soframıza çöktünüz, aşımıza, alın terlerimize. Bu yüzdendir gurbet bize ev oldu. Bu yüzdendir ki hala gençlerimiz metropoller de çöpünü toplamakta batılının. 

Sizlerim sömürülerinin ağır bedellerini ödedik. Ama bedel ödeye ödeye güçlendik. İşte bu yüzden yenilmeyiz sizlere, nafile kalleşlik yapmayın. 

CLUB HOTEL CASA RUZA 

Alanya'nın enfes sahiline kurulmuş olan otel günümüz ihtiyaç ve modasına uygun dizayn edilmiş odaları, güler yüzlü personeliyle Akdeniz Akşamlarının şarkılara konu olan sihirli zamanlarını yaşatıyor insana. 

Usta aşçıların ellerinden çıkan yemekler ağızda denizin mavisi kadar güzel tatlar bırakırken karaoke saati, animasyonlar, canlı müzikleri ile büyülü bir tatil şansı veriyor. 

Olimpik yüzme havuzlarında yüzerek dinlenebilirsiniz. Ayrıca Damlataşı Mağarası, Alanya kalesi ve teleferikle ilçeyi kuşbakışı izleyebileceğiniz kültür turizmi mekanlarına yakınlığıyla da dikkat çekiyor. 


BURAYI İYİ OKU SAYGISIZ HERİF! 

Ekrem Arpaklar, Maruf Sakinler mangal yürekli annelerinin yüreklerinde boy verdiler. Onların alın terleri ile suladıkları, acıyı ilmik ilmik nakşettikleri emeklerle bugüne geldiler. 

Seninde annem vefat etmiş biliyorum. Allah gani gani rahmet eylesin ve biliyorum ki senin böyle yetişmeni istemezdi... 

Belli ki sen o güzel annenin emeklerine laik olamamışsın. 

Bak Cücük Beyinli! Hani kendince makale sandığın son yazında benim dizi oyunculuğumu, kitaplarımı, albümlerimi hafife ve ti'ye almışsın ya; Ekrem Arpaklar, Maruf Sakinler annelerinin emekleriyle zalim İstanbulları, Antalyaları, açlığı, zorbalığı yenip başardılar. 

Mesela keşke sen de benim çeyreğim kadar türkü söyleseydin, kitap yazsaydın hadi figüranlık yapsaydın da şantajla para kazanıp, hırsızlığı meslek edinip gelen gidenden kötek yiyen bir adam olmayaydın. 

Bilmediğin bir şey daha diyeyim sana; anamın karnında sanatçı, yazar doğmadım ben. İstanbul'u yenmek için inşaatlarda çalıştım, pazarcılık yaptım, barmenlik, çaycılık vs vs vs. Ama asla çocuklarıma senin gibi ortağımdan çaldığım parayla haram lokma yedirmedim. 

1- Ben daha lise öğrencisi iken annemden haksızlıklara karşı durmayı öğrendiğim ve rahat durmadığım için Hizbullahçıların taşlı, sopalı, silahlı saldırısında yaralanırken sen ortağın Mahmut'un parasını çaldığın için dayak yemişsin. 

2- Ben not tehdidi ile kız öğrencileri taci eden lise müdürünü tokatlaya tokatlaya merdivenden bahçeye attığım için emniyete alınırken sen para koparma telaşı ile milletvekilimizin değerli eşine iftira attığın için ofisinde eşek sudan gelinceye kadar dayak yedin. 

3- Hırsız Herif; derin yoksulluklara göğüs gerdim İstannul'da. Mesela kızımı hastaneden kızımı senet karşılığı aldım. Ama eşek gibi çalışıp hastaneye borcumu ödeyerek senedi geri aldım.

Sigorta yok, para yok ama yine de sen ve abilerin gibi kimsenin arabasını çalıp sonra da hırsızlıktan hapse girmedim. 

4- Benim babamın mezarında verdiğim sözüm ve hayalim vardı. Sözlerimin hepsini tuttum. TRT'de program yaptım. Tüm ulusal kanallara konuk oldum. 10 roman yazdım. Hayal edemeyeceğin ödüller aldım. Mesela sen 20 yıldır kendine gazeteciyim diyorsun ben 3 yılda sen ve senin gibileri darma duman ettim. 

Ya sen? 

Hala dayak yiyiyorsun ofisinde çünkü ben alın terimle başardım sense 53 yaşına geldin koca bir şehrin hırsız bildiği, kokan ofisinin kirasını şantajla, tetikçilikle kazanmaya çalışan bir zavallı... 

O tokatı sana neden attığımı bugün değilse yarın bir gün anlayacaksın Zırto? Annelerimizin emekleri var hayatımızda ve benim annem yani senin terbiyesizce kaypakla heşteklediğin Hore 6 evladını pamukla, çapayla, namusuyla büyüttü 

İşte bu yüzden sen rahmetli annem için kamuoyu önünde benden özür dilemezsen günde üç öğün dövmeye devam edeceğim seni. 

Not: Coğrafyamın sevgili gençleri; biliyorum ki işsizlik, liyakatsizlik, eğitim, okul, öğretmen, sağlık, yol, su, asosyal bir yaşamın ağır yükleri altındasınız ama bilin ki bu hayatta 2 şansınız var:

Ya birer Maruf Sakin olacak kadar kararlı olmak

Ya kendi ofisinizde dahi dayak yiyecek zavallı birer çakma gazeteci, siyasetçi vs vs vs. 

Karar sizin..

Haber/Söyleşi/Fotoğraflar: Ekrem Arpak

ARPAK MEDYA HABERLER

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
  • Yorum yazabilmek için lütfen üye girişi yapınız.